Türeticilik ve Yaratıcılık

Pekala. Yaratıcılık üzerine yazalım biraz. Gerçekten yaratan yaratıcıdan bahsetmiyorum tabii ki de. O halde yaratıcılık demeyelim de türeticilik diyelim. Bu anlamı daha iyi karşılıyor gibi duruyor.

Biz ne kadar çok ilklerle etkileşiyorsak o kadar çok türeticiliğimiz artıyor. Bu ilkler ciddi oranda kavramsal olarak olabiliyor. Yani onuncuya yüzüncüye tekrarlanan bir nesne beynimizde ilk olarak kavramları canlandırabilir. Tabi tekrar sayısı arttıkça bu oran düşer. Yaratıcılık zeka gelişimini de etkiler. Bu yüzdendir ki hayatlarında çok yoğun şekilde ilklere maruz kalan bebeklerin zeka gelişimi yetişkinlere göre daha hızlıdır.

Herkes benliğinden dolayı özgün birey olmak ister.  Başkalaşmak isteyen insan türeticiliği tetik olarak kullanır. Çünkü türetilenler türediklerine benzeseler de aynısı değillerdir ve artık onun aynısı yoktur. Bu da özgünlük kazandırır. Yani türeticilik bireyler için bir tetiktir. Canlandırmak için basılan bir tetik.

İnsanın özgün olmak isteyip bayağı olmak istememesinin temel sebebi ölmek istememesidir. Çünkü bayağı olmanın ölümden bir farkı yoktur. Çünkü ölüler ve bayağılar bilinmez. Bu bilinme isteğidir. Her canlının sahip olduğu dürtüdür yaşama isteği. İnsanlar sosyal canlılar oldukları için sadece biyolojik olarak bir ölüm değil aynı zamanda sosyal olarak da bir ölüm istemezler. Bütün bunlar da türeticiliğin insanı hayatta tutan olduğunu gösterir. Hayat ve türetmek, zaman ve mekan gibi birbirinden ayrılamayacak kavramlardır. Çünkü türetmek kısmi olarak yaratmaktır.

Yaratmak ve hayat arasındaki bu bağlam kapsayıcılıklarından kaynaklanır. En kapsayıcı kavram yaratmaktır. Her fiili kapsar. Bu da tekillik arz eder. Yani yaratıcının tek oluşuna.

Yorum bırakın